Sendika etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sendika etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Ekim 2021 Cumartesi

Sendikalar İçin Teknolojik Tavsiyeler

Uzun süredir, hatta blogumu ilk açtığım günden beridir, sendikalarla ilgili birtakım makaleler yazıyor ve birilerine ulaşmaya ve ulaştırmaya çalışıyorum. Ancak gördüğüm o ki eleştirilerimin birçoğu gözler önüne serilirken verdiğim tavsiyelerin birçoğu da ne yazık ki kulak arkası edilmeye hep devam ediyor. Her başarılı sendikadan görmeyi beklediğimiz hareketler bunlar...

sendika-teknoloji
 

Neyse ki bu yazımda başlıktan da anlaşılabileceği üzere "başarılı sendika nasıl olur" ya da "işçinin hakkını hangi sendika daha iyi savunur" gibi değil de "teknolojiyi sendikalar nasıl kullanmalıdır ve kullanabilir" bir öneriler zinciri şeklinde sizlere bir yazı sunmayı düşünüyorum. Öncelikle belki de daha önce yazdığım yazılarımda söylediklerimi tekrarlar nitelikte bilgiler vereceğim ancak bu sefer biraz daha istatistiklerle ve net bilgilerle konuşmayı düşünüyorum. Şimdi isterseniz hemen başlık başlık başlayalım ya da konuyu okumak için biraz daha bekleyin ve yeni yazacağım e-kitabı ücretsiz indirerek okumayı deneyin. Tabi kitap biraz daha detaylı ve bol içerikli olacak...

Youtube

Dünya üzerinde yaklaşık 2.3 milyar üyesi bulunan sosyal ağ, özellikle ülkemizde medyaya başkaldırı gösteren eski TV kanalı yayıncılarının ve amatör sunucuların sığındıkları ilk mecra olma özelliğini taşıyor. Özellikle muhalif bir görüş benimsiyorsanız Youtube'da kendinize has bir kitle edinmeniz oldukça kolay oluyor. Tabi ki her sendika doğası gereği muhalif olmak zorundadır. Buradan hareketle Youtube sendikaların yaptıkları işleri, eğitimlerini, hizmetlerini ya da düzenledikleri basın açıklamalarını yayınlayabilecekleri muhteşem bir ortam olarak karşımıza çıkıyor. İnsanların ilgisini çekmek, kullanıcıları kendinize abone etmek ya da beğeni sayılarınızı artırmak için diğer sendikaları kışkırtmanıza gerek yok. Bir sendika uzmanı olarak paylaşabileceğiniz şeylerin listesini çıkarın ve bunları yayınlamaya başlayın.

Twitter & Facebook

Artık sosyal medya kelimelerini kullandığımız anda aklımıza ilk gelen platfromlar olan Twitter ve Facebook hakkında çok fazla detaylı şeyler yazmama gerek olduğunu düşünmüyorum. Twitter'ın etiket özelliği ile Facebook'un gruplar özelliği zaten sendikalar tarafından aktif olarak kullanılan ve belli bir kampanya ile alakalı ilk başvurdukları yöntemler oluyor. O yüzden sizlere biraz daha farklı ve şaşırtıcı şeyler sunmam gerektiğini düşünüyorum.

Instagram

Instagram konusunda sizi çok fazla şaşırtacak şeyler söylemeyeceğim. Sonuçta sendikada yenen yemeklerin resimlerini ya da sadece sendika binasının fotoğrafını paylaşacak değilsiniz. Instagram ile oluşturduğunuz bir kampanyanızı desteklemek biraz zor olacaktır. Ancak burayı bir duyuru ve anlık canlı yayın aracı olarak kullanabilirsiniz. Takipçilerinize, hikayeler ve gönderiler paylaşarak kampanyalarınızın duyurularını yapabilir ve canlı yayın özelliği ile basit bir telefon aracılığıyla eğitimlerinizi ya da etkinliklerinizi üyelerinize anında ulaştırabilirsiniz.

Tumblr

Aslında bundan 8 yıl önce gerçekten popüler ve adından sık sık söz ettiren bir platformdu Tumblr. Son dönemde şirketin zor bir süreçten geçmesi ve sürekli olarak el değiştirmesi, gündemden düşmesi ve platforma yenilikler gelmemesi, bu platformun kullanılırlığını azalttı. Ancak sendikaların etkinliklerinde ve projelerinde kullanabilecekleri blog eksikliğini çok kolay ve basit bir şekilde giderebilecek bir platform. Düzenlenecek etkinlikler için bilgilendirici metinlerin olduğu, sosyal medya üzerinde yapılan paylaşımların bir araya toplandığı bir dijital almanak oluşturmak için kullanılabilir. Son derece kullanışlı ve güzel bir sunumla büyük bir etki bırakabilecek biçilmiş bir kaftan.

E-Posta

Haftalık ya da aylık bültenler, sendikalar ve araştırmacılar için mükemmel bir takip aracıdır. Sendikalar yaptıkları faaliyetleri bu bültenlerle yayınlayarak online varlıklarını üyelerine ve meraklılarına paylaşabilir ve böylece kendi takipçi kitlelerine haftalık ya da aylık bilgilendirmeler yapabilir.

Şimdilik bu konular hakkına basit bilgiler vermeyi yeterli buluyorum. Çok daha detaylı bir bilgilendirme için elektronik kitabın daha doğru bir kaynak olabileceğini düşünüyorum.

9 Ekim 2021 Cumartesi

Sendikalarda İnsan Kaynakları Süreçleri

Bildiğiniz üzere bir süredir dil eğitimi için yurtdışındaydım. Artık Türkiye'ye dönüş yaptım ve klasik iş arama süreçlerine girdim. Bir süredir tekrar sendikalarda iş bulmak için emek sarfediyorum. Aslında yine eski yazılarımdan birinde de bahsetmiştim: İş aramak tam zamanlı bir iştir. Bende bu kuralla hareket ederek, iş arama sürecimde acele etmeden serin kanlılıkla tüm yakın ilişkilerimi kullanmaya ve yeni çevreler edinmeye çalışıyorum. Ancak sendikalarda iş bulmak ne yazık ki bilgisayar başında oturup Linkedin ya da Kariyer.net gibi internet sitelerinde yayınlanan ilanlara başvurmak kadar basit olmuyor.

sendika
 

Daha önceki yazılarıma yine atıfta bulunmam gerekirse sendikaların personel profillerinden ve iç yapılarından bahsetmiştim. Bu konulara daha fazla değinmeyeceğim. Burada bahsetmek istediğim şey ise iş arama süreçlerinde başımdan geçenleri genel geçer bir şekilde sizlere aktarmak. Öncelikle sendikalarda çalışmak isteyen biriyseniz bu kararınızı iki defa düşünün. Bunun nedeni sendikal kariyeriniz ve tecrübeniz sendikalar dışında başka hiçbir kurumda işe yaramaz. Özellikle özel sektöre yaptığınız başvurular saniyesinde red edilir. Bu yüzden bu konuda nasıl bir kariyer planlaması yapacağınıza önceden karar vermelisiniz.

Kesinlikle ama kesinlikle işe uygun eleman alınmasını beklemeyin. Alice ile birlikte Harikalar Diyarı'nda yaşamıyorsunuz. Burası bir sendika, burada her zaman elemana uygun iş uydurulur, işe uygun eleman bulmak işçinin hakkını savunan kurumlara göre bir şey değildir. Nerede bir akraba, bir tanıdık ya da bir gün işimize yarayabilecek, işimizi görebilecek biri varsa ilk onu alalım düşüncesiyle hareket eder işini hakkıyla yapan sendikalar... Yoksa toplu iş sözleşmesinde işe yarayan bir hamle yapabilecek bir toplu iş sözleşmesi uzmanına ya da uluslararasında yerimizi iyi bir konuma getirebilecek bir dış ilişkiler uzmanına ya da sendikamız bünyesinde yeni işyerleri örgütleyebilecek bir çevresi olan örgütlenme uzmanına neden ihtiyaçları olsun ki bu güçlü sendikaların... Lütfen ama bu konular zaten zamanla kendiliğinden rayına oturabilecek işler, hiçbir şey olmadı en kötü işveren işçilerinin hakkını layıkıyla savunan bir toplu iş sözleşmesi hazırlar, bizim bu işin ehli sendikacılarımız da onu imzalar. Bu işin ehli sendikacılarımızın bunlardan çok daha önemli işleri de vardır. Antalya'da, Bursa'da, Erzurum'da, Muğla'da ya da Niğde'de başkanlar kurullarını toplayıp sonraki seçimin hazırlıklarını konuşup tatil yapmaları lazım.

İşin latifesi bir tarafa ne yazık ki ülkemizdeki sendikalar profesyonel yapıya erişmedikleri için, sendikacılarımız da profesyonelliği sadece bir seçim propagandası olarak kullandıkları için sendikalarda insan kaynakları süreçleri konusunda bir gelişmeden ya da benzeri bir durumdan söz etmem mümkün değil. Sadece size söylebileceğim eğer ki gerçekten severek yapabileceğinize inanmıyorsanız, yol yakınken sendikal kariyerden uzak durmanız.

Bana sorarsanız "sen neden devam ediyorsun? diye. Ben gerçekten sendikal kariyer hedefleyen ve sonuna kadar bu kariyerin meyvelerinden faydalanabileceğimi düşündüğümden dolayı bu konuda halen daha ısrarcıyım. Benim gibi düşünen değerli uzmanlar, umarım bir gün yollarımız kesişir ve sizlerle tanışma fırsatını elde edebilirim. Görüşeceğimiz güne kadar, sevgiyle ve özellikle sabırla kalın...

13 Haziran 2021 Pazar

Sendikal Güç ve Refah Düzeyi İkilemi

Sendikalar yapıları gereği üyesi olsun olmasın tüm işçilerin sosyal ve ekonomik haklarının korunması ve geliştirilmesi için ortaya çıkmış güçlü gruplardır. Temel amaçları sosyal ve ekonomik hakların korunması ve geliştirilmesi olan bu kurumlar aslında işçi kesiminin refah düzeyini belli bir düzeyde tutmaya özen gösterirler ve bunun için mücadele ederler. Peki refah düzeyi yüksek bir toplumda sendikal mücadelenin başarısı ne olabilir?

Sendikal Mücadele
 

Öncelikle bu konuda kendi fikirlerimden bahsedeceğimi ve bazı temel noktalardan hareket ederek bu yazının ana temasından çıkmadan devam edeceğimi belirtmek isterim. Sendikaların ilk ortaya çıktığı dönemlere baktığımızda genellikle sürekli düşürülen ücretler ve zorlaşan yaşam standartlarına karşın işçilerin bir araya gelerek kolektif bir grup olarak işverene karşı isyan etmelerini görmekteyiz. Örneğin, sendikal mücadelelerin ilk ortaya çıktığı İngiltere'deki o dönemi incelediğimizde artan makineleşme ile beraber düşen işçilik ücretleri, çocuk işçiliğin artması, uzun süren çalışma saatleri, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili önlemlerin alınmamasının doğrultusunda çalışanların yaşam standartlarının düşerek aile ve eğlence hayatlarının sonlanarak sadece iş yaşamına entegre bir hayat sürdürmelerini sayabiliriz. Bu nedenle ortaya çıkan işçi isyanları ve ortaya çıkan kanlı grevler sonucunda örgütlenen işçilerin mesleki ve sektörel olarak gruplanmaları ile sendikalar ortaya çıkmıştır. 

Günümüze geldiğimizde baskıcı rejimlerin ve diktatörlük hükümetlerinin yönettiği ülkeleri saymazsak, sendikalar işçilerin refah düzeylerine göre hareket etmektedirler. Bu ülkeleri bu konunun dışında tutmamızın en temel sebebi ise sendika yöneticilerinin hükümet odaklı hareket ederek, hak mücadelesinden kaçındıklarını görmekteyim. Bu doğrultu da hak mücadelesinin olmadığı bir ortamda sendikal gelişimden söz edemeyiz. Bu dipnotu aktardıktan sonra konumuza dönecek olursak, sendikal mücadelenin refah düzeyine oranla düşüş göstermesini, birebir yaşadığım bir örnek olarak, Avustralya'dan verebilirim. Avustralya'da bulunan Avustralya Üretim İşçileri Sendikası'nın 2019 yılında imzaladığı toplu iş sözleşmesi ile üyelerine yıllık yüzde 1,5 zam aldıklarını öğrendim. Dışarıdan bakıldığında aslında son derece gülünç bir rakam olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak yaşam kalitesi, refah düzeyi, satınalım gücü gibi etmenleri işin kattığımızda ve enflasyonun yüzde 3 ile yüzde 5 arasında inip çıktığını düşündüğümüzde üyeleri bir nebze de olsa tatmin edebilecek seviyede olduğunu söyleyebilirim. Buradan hareketle refah düzeyinin ortaya çıkardığı yaşam kalitesinin yüksek olması ile birlikte satınalım gücünün yeterli seviye de olması hem işçileri hem de sendikaları hak mücadelesinin dışında olmasını sağlıyor.

Hak arama konusunda bir mücadeleye girebilmek için öncelikle işveren ya da hükümet tarafından işçi kesiminin birtakım haklarının kısıtlanması ya da elden alınması gerekmektedir. Ortada böyle bir durum yokken, yaşamsal faaliyetlerin yerine getirilebilmesi ve Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinde belirttiği basamaklardan ilk üçünü (Fizyolojik ihtiyaçlar, Güvenlik İhtiyacı, Ait olma ve sevgi ihtiyacı) vatandaşlarına kolaylıkla sunabilen ülkelerde sendikal mücadelelerin sadece ideolojik etken olarak ortaya çıktığını ve sembolik bir şekilde desteklendiğini görüyorum.

26 Nisan 2020 Pazar

Sendikalar Sosyal Medya Araçlarını Neden Kullanamıyor?

Daha önce yazmış olduğum "Teknolojik Sendikacılık Nedir?" başlıklı yazımda bir sendikanın genel olarak teknolojik anlamda kendisini nasıl geliştirmesi gerektiğinden bahsetmiştim. Bu yazımda aslında eleştirel bir yaklaşım benimseyerek sendikaların neden sosyal medya araçlarından uzak kaldığını ve neden bu araçları faydalı bir şekilde kullanamadıklarına değinmeye çalışacağım. Ancak konuya başlamadan önce şunu belirtmek isterim ki burada yazdıklarımın, ülkemizdeki sendika ağalığı yönetim şekli göz önüne alındığında, bir ütopyadan öteye geçemeyeceğinin farkındayım.

Sendikalar Sosyal Medya Araçlarını Neden Kullanamıyor

Özellikle Covid-19 süreci ile insanlar zorunlu olarak evden çalışmaya başladı ve bu sürecin etkisi ile çalışma ilişkilerinde yeni ihtiyaçlar ortaya çıkmaya başladı ve farklı şirketlerde farklı çalışma şekilleri uygulanmaya başladı. Bu uygulamaların gerçekleşmesine en çok olanak sağlayan olgu ise internet oldu. Çalışanlar kendi aralarında internet ortamında örgütlenmeye başladı. Örneğin; AVM çalışanları, AVM Çalışanlarının Sesi adlı bir Twitter hesabı açarak AVM'lerdeki çalışma saatlerine ilişkin düzenleme yapılması için kampanya başlattılar. Ancak burada bir sorun var. Sendika nerede? Türkiye'de yaşadığımız Covid-19 sürecine ilişkin adım atan birkaç sendika dışında herhangi bir sendikanın bir kampanyasını göremedim. Çalışma hayatını kökten değiştirebilecek bir yasal düzenleme yapıldığında sözüm ona konfederasyon başkanları sadece bir iki haber kanalında yayına çıkarak sadece "Biz bunu kabul etmiyoruz" demeyle yetindi. Ama nereye kabul etmiyorsun? Bir düzenleme yürürlüğe girdikten sonra, sen istediğin kadar kabul etmiyorum diyebilirsin. Senin bunları kabul etmemen için işçi hareketinin önderi olman lazım. Sen ne Şemsi Denizer gibi bir lidersin ne de onun dönemindeki medyaya sahipsin. Şemsi Denizer (bilmeyenler için farklı bir yazı daha yolda bu arada), kendi döneminde elinde var olan bütün imkanları kullanmış, işçilerin kabul etmediği toplu iş sözleşmesi maddeleri için grev kararı almış, hükümet bakanlar kurulu kararıyla bu grevi ertelediğinde Ankara'ya gitmeye karar vermiş ve Zonguldak ile Ankara arasındaki karayolu taşımacılığı yine hükümet tarafından yasaklanınca da "Onlar bizim otobüslerimi durdurabilirler ama yürüyüşümüz durmayacak. Hep birlikte Ankara'ya yürüyeceğiz!" diyerek arkasına aldığı 70.000 kişilik işçi topluluğu ile Ankara'ya yürümüştür. O dönemin sendikal anlayışı fiili harekete geçmeyi öngörüyor ve ona göre adım atıyorsa, bugünkü sendikal anlayış da sanal bir hareket yaratarak Ankara'yı twit yağmuruna tutması ve TrendTopic gündeminden değil 5 gün 15 gün düşmemesini öngörüyor.

Peki sendikalar neden sosyal medya araçlarını kullanamıyor? Aslında benim gördüğüm kendilerince kullanmaya çalışıyorlar ancak YETERSİZ. Bu büyük bir şekilde yazdığım "yetersiz" kelimesi, kelimenin tam anlamıyla yetersizdir. Şöyle ki, Facebook üzerinde grup araması yaptığınızda hemen hemen her sendika şubesinin kendine has bir Facebook grubu olduğunu görürsünüz. Ama göremediğimiz birşey var: O da; grupların içlerindeki profesyonellikten uzak, sadece kendi üyesine hizmet etmeye çalışan ve işkoluyla bağını tamamen koparmış, yeni bir işyerinde örgütlenme kaygısı olmayan, koltuğunu sağlama almış ve sendikanın profesyonel yöneticisi olduğu için kıdem tazminatını alarak emekli olmuş ve hem emekli maaşı hem de yöneticilik maaşı ile geldiği yeri unutarak kendini yaşlanmaya adamış bir yönetici profilidir. İşte bu profildeki yöneticiler sayesinde sendikalar, profesyonel kelimesini sadece her yöneticinin bir sekreterinin olması, altına sıfır kilometre bir araba çekmek (bu durum benim her ne kadar savunduğum bir konu olsa da bir bakıma yanlışlığını da bildiğim bir durum), sadece Facebook üzerinde okey oynamak ya da üyelerle öylesine muhabbet etmek için en güzel bilgisayarları almak ve o yöneticiyi oraya getiren üyeyi, yöneticinin odasına sokmamak için kapıya bir güvenlik dikmek olarak anlıyorlar.

Size kötü bir haberim var saygı değer sendika yöneticileri! Siz profesyonel değilsiniz ve koltuğa oturma hakkınız da yok! Sizin emekli ikramiyenizle aldığınız yazlığa ya da köyünüzde yaptırdığınız eve gidip, bahçenizdeki domatesler olmuş mu onu kontrol etmeniz gerek. Sizin devriniz geçiyor. Siz bir Şemsi Denizer değilsiniz ve tırnağı dahi olmazsınız! Artık genç nesillerin bu koltuğu devralma vaktidir! Sizler yüzünden yeni kuşaklar sendikaları işe yaramaz, işçi parası yiyen bir kurum olarak görüyor. Sendikaların imajı, sizin gibi yöneticiler yüzünden yeni nesil karşısında yerlerde... Ve siz varoldukça ne genç işçiler sizi tercih edecek, ne de hükümet sözünüze kulak verecek!

23 Mart 2020 Pazartesi

İş Tanımı İle Emek Arasındaki İlişki

Uzun bir süredir, alanıma ilişkin yazılar yazmadığımı farkettim ve uzun süredir kendi içimde derinlemesine düşündüğüm bir tartışmayı yazmak istedim. Belki sizlerde yorumlarınızla bana yeni bir bakış açısı katabilirsiniz.


İş tanımı size göre emek veren bireyleri yani işçiyi koruyan bir unsur mudur? Günümüzde, ülkemizde bu tanım ne denli başarılı uygulanmaktadır ve şu an bulunduğum ülke olan Avustralya'da nasıl işlemektedir? Öncelikle ikinci ve üçüncü sorulara ilişkin kısa açıklamalar yazarak son soruyu cevaplayacağım ve ardından konuyu sizin değerli yorumlarınıza bırakacağım.

İlk olarak şu anda yaşadığım ülke olan Avustralya'dan örnek vermek istiyorum. Dil eğitimi için geldiğim bu ülke bir çok yeni arkadaş edindim ve Türk arkadaşlarımın birçoğunun yolu Türk kebap dükkanlarından geçmiş. Çalışmak aslında insana hiçbir şey kaybettirmez. Tabii ki aşırıya çıkılmadığı sürece... Ancak bu durum Avustralya'da çalışanlar açısından değişiyor çünkü saatlik çalışma sistemi ile birlikte insanlar ne kadar çok çalışırlarsa o kadar çok para kazanmış olacaklar. Bundan dolayı insanlar çalışmak zorundalar. Ancak benim gibi öğrenci olanlar için durum çok daha farklı... Çünkü öğrenciler ve yarı zamanlı çalışan kişiler genellikle bir iş tanımına bağlı kalmadan çalışmak zorundalar ve bu durum emeğin sömürülmesi için büyük bir fırsat doğuruyor. Özellikle lokantalar ve restaurantlar bu durumun en çok yaşandığı yerler. Eğer bir öğrenci spesifik bir konuda işe alınmadıysa bütün pozisyonlara kaydırılabilir ve joker konumunda kullanılabilir.

Gelelim sıradaki sorumuza; ülkemizde iş tanımı unsuru ne denli başarılı uygulanmaktadır? Açıkcası küçük ve orta büyüklükteki işletmeler için durum Avustralya'dakinden farksız değil. Deneyimlerime dayanarak rahatlıkla söyleyebilirim ki ülkemizde her pozisyon için bir iş tanımı belirtilmiş olsa da uygulanması bakımından son derece aksatılan bir konudur. Aslında hangi işletmeye giderseniz gidin sorduğunuzda bir iş tanımının varlığını görebilirsiniz ancak gün sonunda herkes her işi yapmaktadır ve iş tanımı gücünü kaybetmektedir.

Peki iş tanımı çalışanı nasıl korur? İşte bu en önemli sorudur. İş tanımı, genel bir çalışanın hangi işlerden sorumlu olduğunu gösteren bir genel tanımdır. Bu genel tanım sayesinde çalışanlar kendi yetki alanlarını görebilir ve yapacakları işin niteliğini görürler. Aslında teorik olarak bakıldığında ve teoriye uygun bir şekilde uygulandığında organizasyon yapısını ve işletme operasyonlarını açık bir şekilde ortaya döken ve kesinlikle çalışanı koruyan bir unsurdur. Şahsi fikrime göre kesinlikle her toplu iş sözleşmesinde bulunması gereken bir detaydır da aynı zamanda... Eğer sendikalar işçiyi korumak istiyorlarsa, işletmelerin iç yönergelerinde bulunan iş tanımlarını toplu iş sözleşmelerinde de aynen belirtmeleri ya da en azından atıf yapmaları gerekmektedir. Böylelikle bazı durumlarda çalışanlar ile işletmeler arasında ortaya çıkabilecek yetki tartışması ve iş tanımında çakışmaları da en aza indirgemiş olurlar.

24 Nisan 2019 Çarşamba

Türkiye'de Sendikacılık Mantığı

Bu yazımda aslında sizlere Türkiye'de sendikacılık anlayışının genel resminden bahsederek sendikacılık mantığının ülkemizde neden tam manasıyla oturmadığından bahsedeceğim. Sendikalar, bildiğiniz üzere genel tanımıyla işçi ve işveren karşılıklı hak ve menfaatlerini korumak amacıyla ortaya çıkmış kurumlardır.

Ancak her nedense ülkemizde her sendika yönetimi, işçi ve işveren kesiminden ziyade kendisinin menfaatini düşünmekte... Koltuk sevdasının bu kadar derinlemesine hissedildiği başka bir kurum var mıdır ondan da çok emin değilim. Bu durumu değiştirecek olan tabi ki işgücüne yeni katılan genç işçi kesimi olacaktır. Koltuk sevdası ile ilgili Murat Özveri'nin zamanında Taraf gazetesinde yayınlanmış bir röportajına da buradan ulaşabilirsiniz. Murat Özveri'nin de dediği gibi sendika yöneticilerini koltuk sevdası yönetiyor ülkemizde...

Bu tabloyu daha net anlayabilmeniz için size şöyle bir örnek gösterebilirim. Sendika üyesi bir işçinin işvereni hakkında bir konuda küfürlü konuştuğunu düşünün. Normal şartlarda ortamda bir sendikadan söz edilmezse o işçinin sözleşmesi işveren tarafından feshedilir. Ancak o işçi sendikalı olduğu için öncelikli olarak disiplin kurulu toplanır ve işçinin iş akdi feshi gerektiren bu hareketi uyarı veya ücret kesimi cezasına çevrilir ve işçi o işyerinde çalışmaya devam edebilir. Ancak sendikalarda çalışan kişilerin sendika üyelikleri olmadığı için o çalışan aynı hareketi yapmış olsa anında iş akdi feshedilir. Bunun nedenini de şu şekilde yorumlayabilirim. Daha öncesinde işverenin emrinde yapmış olduğu işi yapmaya devam etmekten başka bir kabiliyeti ve becerisi olmayan düz bir işçiden başka bir şey değilken, sendika yöneticiliğine seçildikten sonra hayatlarında görüşemeyecekleri insanlarla aynı masada oturan, aynı toplantılarda yer alan kişiler koltuklarına gelecek en ufak sözü kendilerine bir hakaret olarak gördüklerinden ve bulundukları koltukların zerresine zarar gelmemesini istediklerinden dolayı kendi üyeleri için yaptıkları fedakarlıkları, kendi çalışanları için yapmamayı tercih ediyorlar. 

Sonuç olarak koltuk sevdası gerçeklerin dile getirilmesinden ve yapıcı eleştirilerden çok daha önce geliyor...

8 Nisan 2019 Pazartesi

Teknolojik Sendikacılık Nedir?

Bildiğiniz üzere teknoloji her geçen gün gelişiyor ve değişiyor. Artık günümüzde birçok ticari kurum kendini gelişen teknolojiye uyumlu olarak güncelliyor. Sürekli değişen yeni sistemler, yeni platformlar vb. ortamlarla insanlar artık bilgiye ve hizmete çok daha hızlı erişebiliyor. Burada teknolojinin yararlarını ve zararlarını anlatmayla vakit kaybetmek istemiyorum. Sonuç olarak zaten birçoğumuzun bildiği şeyler. Asıl önemli olan hangi kurumlar bu teknolojik gelişmelere ayak uyduruyor ve uyum sağlıyor?

Çalıştığım alan olduğu için bu yazımda sendikalardan bahsedeceğim. Sendikalar, ülkemizde ne yazık ki bu teknoloji çağına ayak uyduramamış kurumların başında gelmektedir. Bizim teknolojik gelişimlerimiz her ne kadar diğer ülkelerde gerçekleşen gelişmeleri takip etmemiz üzerine olsa da şu anda gözlemlediğim kadarıyla sendikalar bu takip işini bile uygun bir şekilde yapamıyor.

Sendikaların aslında yapabilecekleri binlerce atılım ve seçenek varken nedense sendika yöneticilerinin ya da uzmanlarının bu atılımları yapmak için herhangi bir istek bulunmuyor. Ne yazık ki sendikalar hala eski mantıkla toplu iş sözleşmesi imzalayarak ve işçileri üye yaparak kendilerini ön plana çıkarmaya çalışıyorlar. Ancak reklam olmadan, büyümek bir anlam ifade etmiyor. Bir dönem Petrol-İş Sendikası, bir film projesi ile kendisini göstermeye çalışmıştı ancak bu günlerde filme ilişkin herhangi bir kalıntıya dahi ulaşamıyoruz. Türk-İş, Hak-İş ve DİSK gibi konfederasyonların reklam anlamında sendikalara rol model olmaları gerekirken ne yazık ki onlarda bu anlamda yetersiz ve ilgisiz kalıyorlar.

Teknolojik gelişmeler ve sendikal hareketlerin artık iç içe geçmesi gereken bu dönemde sendikaların bu kadar pasif kalması, işçi sınıfının hak mücadelesinde yetersiz kalmasıyla sonuçlanıyor. Şirketlerin bile reklam faaliyetlerinin sosyal medya ve internet tabanlı mecralara yöneldiğini görüyoruz. Bu anlamda sendikaların interaktif içerikler üreterek online mecralar üzerinden insanlara ulaşmaları son derece önemlidir.