Profesyonel Sendikalar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Profesyonel Sendikalar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Nisan 2020 Pazar

Sendikalar Sosyal Medya Araçlarını Neden Kullanamıyor?

Daha önce yazmış olduğum "Teknolojik Sendikacılık Nedir?" başlıklı yazımda bir sendikanın genel olarak teknolojik anlamda kendisini nasıl geliştirmesi gerektiğinden bahsetmiştim. Bu yazımda aslında eleştirel bir yaklaşım benimseyerek sendikaların neden sosyal medya araçlarından uzak kaldığını ve neden bu araçları faydalı bir şekilde kullanamadıklarına değinmeye çalışacağım. Ancak konuya başlamadan önce şunu belirtmek isterim ki burada yazdıklarımın, ülkemizdeki sendika ağalığı yönetim şekli göz önüne alındığında, bir ütopyadan öteye geçemeyeceğinin farkındayım.

Sendikalar Sosyal Medya Araçlarını Neden Kullanamıyor

Özellikle Covid-19 süreci ile insanlar zorunlu olarak evden çalışmaya başladı ve bu sürecin etkisi ile çalışma ilişkilerinde yeni ihtiyaçlar ortaya çıkmaya başladı ve farklı şirketlerde farklı çalışma şekilleri uygulanmaya başladı. Bu uygulamaların gerçekleşmesine en çok olanak sağlayan olgu ise internet oldu. Çalışanlar kendi aralarında internet ortamında örgütlenmeye başladı. Örneğin; AVM çalışanları, AVM Çalışanlarının Sesi adlı bir Twitter hesabı açarak AVM'lerdeki çalışma saatlerine ilişkin düzenleme yapılması için kampanya başlattılar. Ancak burada bir sorun var. Sendika nerede? Türkiye'de yaşadığımız Covid-19 sürecine ilişkin adım atan birkaç sendika dışında herhangi bir sendikanın bir kampanyasını göremedim. Çalışma hayatını kökten değiştirebilecek bir yasal düzenleme yapıldığında sözüm ona konfederasyon başkanları sadece bir iki haber kanalında yayına çıkarak sadece "Biz bunu kabul etmiyoruz" demeyle yetindi. Ama nereye kabul etmiyorsun? Bir düzenleme yürürlüğe girdikten sonra, sen istediğin kadar kabul etmiyorum diyebilirsin. Senin bunları kabul etmemen için işçi hareketinin önderi olman lazım. Sen ne Şemsi Denizer gibi bir lidersin ne de onun dönemindeki medyaya sahipsin. Şemsi Denizer (bilmeyenler için farklı bir yazı daha yolda bu arada), kendi döneminde elinde var olan bütün imkanları kullanmış, işçilerin kabul etmediği toplu iş sözleşmesi maddeleri için grev kararı almış, hükümet bakanlar kurulu kararıyla bu grevi ertelediğinde Ankara'ya gitmeye karar vermiş ve Zonguldak ile Ankara arasındaki karayolu taşımacılığı yine hükümet tarafından yasaklanınca da "Onlar bizim otobüslerimi durdurabilirler ama yürüyüşümüz durmayacak. Hep birlikte Ankara'ya yürüyeceğiz!" diyerek arkasına aldığı 70.000 kişilik işçi topluluğu ile Ankara'ya yürümüştür. O dönemin sendikal anlayışı fiili harekete geçmeyi öngörüyor ve ona göre adım atıyorsa, bugünkü sendikal anlayış da sanal bir hareket yaratarak Ankara'yı twit yağmuruna tutması ve TrendTopic gündeminden değil 5 gün 15 gün düşmemesini öngörüyor.

Peki sendikalar neden sosyal medya araçlarını kullanamıyor? Aslında benim gördüğüm kendilerince kullanmaya çalışıyorlar ancak YETERSİZ. Bu büyük bir şekilde yazdığım "yetersiz" kelimesi, kelimenin tam anlamıyla yetersizdir. Şöyle ki, Facebook üzerinde grup araması yaptığınızda hemen hemen her sendika şubesinin kendine has bir Facebook grubu olduğunu görürsünüz. Ama göremediğimiz birşey var: O da; grupların içlerindeki profesyonellikten uzak, sadece kendi üyesine hizmet etmeye çalışan ve işkoluyla bağını tamamen koparmış, yeni bir işyerinde örgütlenme kaygısı olmayan, koltuğunu sağlama almış ve sendikanın profesyonel yöneticisi olduğu için kıdem tazminatını alarak emekli olmuş ve hem emekli maaşı hem de yöneticilik maaşı ile geldiği yeri unutarak kendini yaşlanmaya adamış bir yönetici profilidir. İşte bu profildeki yöneticiler sayesinde sendikalar, profesyonel kelimesini sadece her yöneticinin bir sekreterinin olması, altına sıfır kilometre bir araba çekmek (bu durum benim her ne kadar savunduğum bir konu olsa da bir bakıma yanlışlığını da bildiğim bir durum), sadece Facebook üzerinde okey oynamak ya da üyelerle öylesine muhabbet etmek için en güzel bilgisayarları almak ve o yöneticiyi oraya getiren üyeyi, yöneticinin odasına sokmamak için kapıya bir güvenlik dikmek olarak anlıyorlar.

Size kötü bir haberim var saygı değer sendika yöneticileri! Siz profesyonel değilsiniz ve koltuğa oturma hakkınız da yok! Sizin emekli ikramiyenizle aldığınız yazlığa ya da köyünüzde yaptırdığınız eve gidip, bahçenizdeki domatesler olmuş mu onu kontrol etmeniz gerek. Sizin devriniz geçiyor. Siz bir Şemsi Denizer değilsiniz ve tırnağı dahi olmazsınız! Artık genç nesillerin bu koltuğu devralma vaktidir! Sizler yüzünden yeni kuşaklar sendikaları işe yaramaz, işçi parası yiyen bir kurum olarak görüyor. Sendikaların imajı, sizin gibi yöneticiler yüzünden yeni nesil karşısında yerlerde... Ve siz varoldukça ne genç işçiler sizi tercih edecek, ne de hükümet sözünüze kulak verecek!

8 Nisan 2019 Pazartesi

Teknolojik Sendikacılık Nedir?

Bildiğiniz üzere teknoloji her geçen gün gelişiyor ve değişiyor. Artık günümüzde birçok ticari kurum kendini gelişen teknolojiye uyumlu olarak güncelliyor. Sürekli değişen yeni sistemler, yeni platformlar vb. ortamlarla insanlar artık bilgiye ve hizmete çok daha hızlı erişebiliyor. Burada teknolojinin yararlarını ve zararlarını anlatmayla vakit kaybetmek istemiyorum. Sonuç olarak zaten birçoğumuzun bildiği şeyler. Asıl önemli olan hangi kurumlar bu teknolojik gelişmelere ayak uyduruyor ve uyum sağlıyor?

Çalıştığım alan olduğu için bu yazımda sendikalardan bahsedeceğim. Sendikalar, ülkemizde ne yazık ki bu teknoloji çağına ayak uyduramamış kurumların başında gelmektedir. Bizim teknolojik gelişimlerimiz her ne kadar diğer ülkelerde gerçekleşen gelişmeleri takip etmemiz üzerine olsa da şu anda gözlemlediğim kadarıyla sendikalar bu takip işini bile uygun bir şekilde yapamıyor.

Sendikaların aslında yapabilecekleri binlerce atılım ve seçenek varken nedense sendika yöneticilerinin ya da uzmanlarının bu atılımları yapmak için herhangi bir istek bulunmuyor. Ne yazık ki sendikalar hala eski mantıkla toplu iş sözleşmesi imzalayarak ve işçileri üye yaparak kendilerini ön plana çıkarmaya çalışıyorlar. Ancak reklam olmadan, büyümek bir anlam ifade etmiyor. Bir dönem Petrol-İş Sendikası, bir film projesi ile kendisini göstermeye çalışmıştı ancak bu günlerde filme ilişkin herhangi bir kalıntıya dahi ulaşamıyoruz. Türk-İş, Hak-İş ve DİSK gibi konfederasyonların reklam anlamında sendikalara rol model olmaları gerekirken ne yazık ki onlarda bu anlamda yetersiz ve ilgisiz kalıyorlar.

Teknolojik gelişmeler ve sendikal hareketlerin artık iç içe geçmesi gereken bu dönemde sendikaların bu kadar pasif kalması, işçi sınıfının hak mücadelesinde yetersiz kalmasıyla sonuçlanıyor. Şirketlerin bile reklam faaliyetlerinin sosyal medya ve internet tabanlı mecralara yöneldiğini görüyoruz. Bu anlamda sendikaların interaktif içerikler üreterek online mecralar üzerinden insanlara ulaşmaları son derece önemlidir.

23 Eylül 2016 Cuma

Türkiye'de Sendikacılık Neden Gelişmiyor?

Başlık açık ve gayet net, "Türkiye'de Sendikacılık Neden Gelişmiyor ve Neden Hep Arka Planda Tutuluyor?"... Gelelim benim cevabıma, bir sendika çalışanı ve yeni mezun bir  Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri mezunu olarak benim gördüğüm ne yazık ki sendikalar kendini geliştirmekten aciz ve yöneticileri zaptetmek imkansız. Sonuçta o adamda öyle bir düşünce var ki "her şeyi yapabilirim" diyerek hareket ediyor. Seçimler demokratik bir toplumun ve o toplumun verdiği demokratik kararın en önemli göstergesidir. İşçi topluluklarının da sendika genel kurullarında yaptıkları bu seçimler sendikaların demokratik olmasının gerektiğine yönelik bir işarettir. Ancak bu demokratikliği, diktatörlüğe giden bir yol olarak algılayan bir çok sendika yöneticisi bulunmaktadır. Bunun örneklerine çok fazla rastlıyoruz hem geçmişe baktığımızda hem de günümüzde... Nasıl mı? Başına kayyum atanan, yolsuzluk soruşturması başlatılan ya da yapılan, mahkemede yargılanan sendikalar ve yöneticilerine baktığımızda gerek günümüzde gerekse geçmişte bunlardan çok fazla olduğunu göreceksiniz.

Şunu söyleyebilirim ki birçok sendikaya gittiğiniz zaman karşılaşacağınız manzara aşağı yukarı aynıdır. Bu düzen hiç değişmez. Sendika binasına girdiğinizde öncelikle sendika yöneticileri nereliyse büyük bir ihtimalle sizi ilk karşılayan güvenlikte oralıdır. Ardından yukarı yönetim katına çıktınız ve karşınızda bir sekreter gayet hoş güler yüzlü bir hanımefendi. Ama baktınız o da yöneticilerle aynı memleketin insanı... Yöneticinin yanına girdiniz ve başladınız konuşmaya (tabi yöneticiyi daha önceden tanıyorsanız odaya girebilirsiniz yoksa ya ön bir mülakata girersiniz odacılar ya da sekreter sizi bir inceler nerelisiniz nereden geldiniz sürekli bir soru yağmuruna tutulursunuz) sonrasında bir odacı girdi odaya ve çay getirdi. O da ne bir baktınız ki odacı da yöneticiyle aynı köylü...

Muhabbeti ilerlettiniz eğitime geldi konuşma... Bakın burada şu uyarıyı yapmak isterim. Eğitimli olsun ya da olmasın hiçbir insanı aşağılama ve yerme niyetinde değilim ki bunu yapmak benim haddime değil! Burada anlatmak istediğim mevzu tamamen farklı bir şey... Konuşuyorsunuz bir de baktınız ki yönetici ilk okul mezunu, okuma yazmayı zor çözmüş... Ama adamın bir duruşu var ki sanırsınız yedi tane dil biliyor, profesör olarak ders veriyor. Sonra yönetici tabi sıkılıyor muhabbetten biraz daralıyor ve masasından çıkartıyor bir puro karşınızda çatır çatır içiyor.

Bu adamı işçi seçiyor ve buraya koyuyor. Diyor ki; benim haklarımı işverene karşı savun, senden başka bizi güçlü gösterecek kimse kalmadı. Bu adam seçildiği ilk ay yönetici maaşlarını yükseltiyor ve işçinin verdiği aidatları çatır çatır yiyor. Eğer biraz çapkın bir yapısı varsa o zaman bu aidatları kendisi de yemiyor hee gidiyor metreslerine de yediriyor.

Bakın arkadaşlar burada demek istediğim her sendika yöneticisi para yer, sakın sendikalı olmayın ya da olacaksınız yönetici olun sizde para yiyerek geçinin demiyorum. Benim burada özellikle anlatmak istediğim ülkemizde yaklaşık 50 milyon işçinin bulunduğu bilinen bir gerçek ve bu işçileri tek bir çatı altında toplamak bu sendikaların asli görevi... Bu yöneticiler bırakın sendikaların üye sayılarını yükseltmeyi varolan üyeyi ellerinde zor tutuyorlar.

Şunu dediğinizi duyar gibiyim, "madem o kadar çok biliyorsun, söyle o zaman bu sendikalar nasıl profesyonel olacak?" Şöyle ki sendikaların tüzüklerinin güncellenmesi gerekmekte, 50 yıl öncesinin tüzüğüyle hareket eden sendikalar var günümüzde. Genel kurul seçimlerine girmek için belli bir seviye de eğitim almış olmak gerek maddesi gelmeli bir kere. Bunun yanı sıra daha önce çalıştığı işyerlerindeki sicilinin temiz olup olmadığı da incelenmelidir. Denetim kurullarında bulunan üyelerin düzenli olarak yöneticileri denetime tabi tutması gerekmektedir. Ayrıca bu denetimlerde bağımsız bir muhasebe personelinin de denetim kurulu ile sendika hesaplarını inceleyerek kar zarar analizini çıkarması gerekmektedir. Sendika bünyesinde maaşlı çalışan uzman personelin işin uzmanı ya da Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri (ÇEKO) mezunu olması gerekmektedir. Bunun nedeni ise bir ÇEKO öğrencisi üniversiteye girdiği ilk günden bu yana sendikaya yönelik dersler görmekte ve stajını ise genellikle bu çok zorda olsa sendikalarda yapmaktadır. Madem ki profesyonellikten söz ediyoruz günümüzün gelişmelerine rahat ayak uydurabilen dinamik ve öğrenmeye hevesli bir kadronunda oluşması gerekmektedir.

Burada yazdığım her cümlenin arkasında durmakla birlikte, tekrar üzerinde basarak söylüyorum ki işini düzgün yapan gerçekten üyesinin hakkı için gece gündüz demeden çalışan azınlıkta olsa sendikalar bulunmaktadır. Onları bu ithamlardan uzak tutuyor, çalışmalarında başarılarının devamını diliyorum. Desteğim her zaman onlarla...